APPD Potasında bir Kendilikler Buluşması: İnce Konulara Kendilik Psikolojisinden Yorumlar

Yazan: Klinik Psikolog Büşra Aktakka Yıldırım

Cesaret Üzerine makalesinde Heinz Kohut (1970) şöyle der:

“Şunu vurgulamak gerekiyor ki kendilik psikolojisi gözlemlerinin odağını mistiklerin, vitalistlerin ve teologların ilgilendiği deneyimlere yöneltirken, bu fenomenleri empirik bilim insanının bakış açısıyla ele alıyor.”

Geçtiğimiz pazar günü, Anadolu Psikanalitik Psikoterapiler Derneği bünyesinde muhteşem bir etkinlik düzenlendi. Sevgili hocamız Zeynep Atbaşoğlu’nun kaybının ardından yapılan ilk buluşma olması ile de çok anlamlıydı dernek üyeleri ve sevenleri için.

Gülten Akın, çok bilinen şiirinin ilk iki kıtasında der ki:

“Ah kimselerin vakti yok,

Durup ince şeyleri anlamaya”

İşte o gün, bir grup insan toplanıp yeniden niyet etmiş gibiydiler, durup ince şeyleri anlamaya ve tartışmaya. Etkinlik bünyesinde 3 değerli uzman, konuşulmayan, göz ardı edilmeye veya ötekileştirilmeye çok yatkın olabilecek ince meseleleri masaya yatırdılar.

İlk olarak Uzman Psikolog Ekin Doğa Kozak ve Klinik Psikolog Dr. Kutlu Kağan Türkaslan “Kendilik Psikolojisi Açısından Nazar İnancı” başlıklı çalışmalarını paylaştılar. Sunumlarını başında, Türkiye’de yaygın olarak bilinen ve bir çoğumuzun açık veya örtük şekilde sahip olabildiği nazar inancına değindiler. Nazar inancının kültürel ve evrensel temsilleri, bakanın gözünün değmesi ve bakılanın zarar görmesinin ne anlamlara geldiğini mini bir antropolojik gezi tadıyla sundular.

Peki ne oluyordu da bakılmak/görülmek evrensel ve yoğun bir insan ihtiyacıyken, bakışın zarar vericiliği bu kadar yaygın olabiliyordu? Sunumda sorgulanan en çarpıcı sorulardan birisi buydu. İyicil ve güzel bakışı, zarar verici bakıştan ayıran faktörleri psikanalitik teoriler nasıl açıklıyordu? Bu noktada kıskançlık ve haset duygularının farkları nelerdi? Kohut, kendilik psikolojisi kuramında bakışların ve hasedin temsillerini nasıl açıklıyordu?

Bu gibi soruları, hem yaptıkları anket çalışması hem de kuramsal gözden geçirmeler ile harmanlayan zihin açıcı bir sunum yaptılar. Peki çoğu ruh sağlığı çalışanı, psikiyatrist ya da klinik psikolog olan biz dinleyiciler, bu sunum sonrası aynı bakabilecek miydik danışanlarımızdan gelen “anlatamam nazar değer” veya “maşallah” söylemlerine. İnkar mı edecektik yoksa bu kadar yaygın bir inanışın psikoterapideki yansımalarını..

Bu muhteşem sunum sonrası bir başka çarpıcı ve tartışmalı konu da Klinik Psikolog Dr. Burçin Cihan’ın “Spiritüel Narsisizm” başlıklı sunumu ile gelmişti. Mola sonrası sunumu dinlemek için yerlerimizi aldığımızda, sandalyelerde kıpırdanıyorduk biraz, hem merak hem tedirginlikle.. Spiritüel gibi kelimeler geçince bir irkilmeden edemiyorduk “ruh” sağlığı çalışanları olarak.. Ruh da ne demekti, biz bilim insanlarıydık. Son on yıllarda yaygınlaşan bir seküler dinleşmeden bahsediyordu Burçin Cihan. Eskinin din algısı yeninin başka arayışları ile yer mi değiştirmişti? Bir çoğumuzun içinden belki “aman yok canım, biz işimize bakıyoruz” diyerek ötekileştirmek veya yok saymak geliyordu. Ancak Burçin Cihan cesur sunumu ile bizi deneyime yakın olmaya, kapsayıcı ve yargılamadan karşıdakinin deneyimini merak etmeye davet ediyordu. Kohut’tan bizlere bu miras kalmıştı çünkü, onun çatısı altında toplananlar olarak zihnimizi daha kapsayıcı olmaya davet ediyorduk. Bir yandan da, Burçin bu arayışların bireysel ve toplumsal güvenlik açısından olası tehlikelerine dikkat çekiyordu. Psikoz yaşantılarının tetiklenmesi potansiyel bir tehlikeydi. Bir diğer tehlike ise kötücül kimseler tarafından, bu alanlara yönelmiş kişilerin psikolojik, duygusal ve hatta bedensel olarak istismar edilme riskiydi. Bu istismar biçiminin oldukça komplike ve zarar verme boyutunun çok yüksek olduğunu belirtiyordu.

Ne oluyordu da ruhsal rehberler, şifacılar bu denli geniş kitlede ve çoğu da aklı başında insanın ihtiyaçları ile temas ediyordu? Danışanlar seanslarda bu gibi yerlere gittiklerine dair deneyimlerinden bahsettiklerinde, onları nasıl anlayacaktık?

Psikotik durumların kendine özgü ve bir çok ayırdedici hali olduğu uzun yıllardır devam eden bir tartışmaydı evet. Biz çağımızdaki ve kültürümüzdeki insanın gerçeklikten kopuşunu hangi gerçekliği referans alarak tanımlayacaktık? Referans aldığımız gerçekliği tanımlarken kültürel meseleleri, içinde yaşanılan bağlamı ne şekilde tanımlayacak ve inançları burada nereye konumlandıracaktık? Nasıl olacaktı da akıl dışı diye ötekileştirmeden bakacaktık gittikçe yaygınlaşan spiritüel deneyimlere?

Kohut’un çağında yaşayan insanı tanımlama biçiminde Freud’un “suçlu insan” ının yerine “trajik insan”ı eklediğini biliyorduk. Ancak şimdilerde “trajik insan” bir ölçüde yerini “mistik insan”a mı bırakmaya başlıyordu? Türkiye’de çalışan uzmanlar olarak biz buna kendi bağlamımızdan nasıl bakacaktık? Günümüz trajik ve mistik insanlarının ihtiyaçları nelerdi de bu spiritüel kanallara başvurmak bir seçim oluyordu?

Gerek klinik deneyimlerinden, gerek kuramlardan gerekse bir gazeteci gibi yaptığı gözlemlerden çıkarımlar yaparak zenginleştirmişti sunumunu Burçin Cihan. Günümüz insanının narsisistik kırılganlığını tetikleyen çok çeşitli bilinmezlikler, bunlara çözüm olarak aklın yetemediği alanlarda aranan ruhçu çözümler tartışıldı sunum boyunca. Farklı uzmanlar, konuya farklı yerlerden tartışmalar getirdiler ve zenginleştik. Adeta psikoterapi odasında kapsanan bir danışan gibi, konular da toplumsal olarak yaşananlar da kapsandı o gün o odada, farklı uzmanların birleştirdiği potada. Bu çağda psikoterapist olmak biraz da böyle bir şey değil miydi, bilecektik inceleyecektik ki kapsayabilelim hem deneyimde hem kolektifte olup biteni.. Biz yargılamayı değil kapsamayı seçenler olarak zor ve tartışmalı konulara cesaretle açılmayı seçmiştik.

Gülten Akın yukarıda bahsi geçen şiirinin sonunda da der ya, evet kimselerin vakti yoktur belki durup tartışmalı şeyleri anlamaya, kolay olanı seçmemeye.. Ama;

“Bir gün birileri öte geçelerden

Islık çalar yanıt veririz”

Biz anlaşılmayı arzu eden trajik ve mistik insanın ıslıklarını duymaya ve yanıt vermeye çalışma yolundaydık. Yorulmuştuk tüm bunları tartışmaktan, zihnimiz çağrışmaktan ve hakim düşünce ile çatışmaktan bitap düşmüştü ki, Anadolu Psikanalitik Psikoterapiler Derneği, akşam yemeği organizasyonunda ODTÜ Vişnelik Tesislerinde ağırladı bizi. Sevgili Neslihan Rugancı ve Serpil Vargel hocalarımız ve dernek üyeleri ile keyifli bir yemek organizasyonu yapılmıştı. Sunumlara ve tartışmalara yansıyan kapsayıcılık, akşam yemeğinde de hakimdi. Zaman zaman insan olmaktan gelen kırılganlıklarımız ve yetersizliklerimiz, zaman zaman da uzman olmaktan gelen fikir ve çağrışımlarımız eşlik etti çatal seslerine..

Bu besleyici ve kapsayıcı günün ve keyifli akşamın sonunda, Turgut Uyar’a eşlik ediyor gibiydi içimiz;

“Şöyle birkaç saat düşteyim sandım

Sanki rahat bir toprakmışım da, içime

Bir cemre düşmüş gibi ısındım.”

You may also like...

1 Response

  1. appd dedi ki:

    Sevgili Serpil Vargel hocamızın konuya dair yorumu tartışmayı zenginleştirici nitelikte olmuştur;

    Spiritüel Narsizm, benim görüşüme göre: yalnızlaşan ve yabancılaşan günümüz insanın, içine girdiği bir illüzyon alanıdır. Yaşamın içindeki belirsizlikler, bilinmezlikler karşısında akıl sağlığını korumak güç olabilmektedir. İdealize edilebilecek güven ve adalet ortamlarının yoksunluğunda zihin; yaşam karşısında duyduğu çaresizlik duygusundan, tümgüçlülüğü sunan bu ortamların çekiciliğine kapılabilir.

    Bu ortamların içinde var olan kişi, o ortamın bir parçası olarak, yaşam karşısında aciz kaldığı durumlardan sıyrılabilmektedir. Ortamın sunduğu oyun gereği tümgüçlülük illüzyonun bir parçası olabilmekte böylelikle de narsistik güçlenmeyi deneyimleyebilmektedir. Bu deneyimler ile kişilerin ortamda kurgulanan oyuna dahil olması bir şekilde telafi edici olabilmektedir belki de, yeter ki bu oyun alanından gerçekliğe bir çıkış kapıları olsun. Bu konudaki en büyük risk; kişilerin korunma, kollanma, güçlü hissetme arzusu ile kötücül bir liderin kurbanı olma ihtimalidir. Kişilerin bahsi geçen bu ihtiyaçları, fark edilmediğinde kötüye kullanıma açık olabilmektedir ki biz uzmanların bu alanlardaki dikkati kritiktir.