İlişkisel Süreç Olarak Yorum (2009)

Makale yazarı: Shelley R. Doctors / Çeviren: Şaziye Kazezoğlu Çevik

Özet: Yorumun ilişkisel bir süreç olduğunu söylemek demek; elde edilen her faydalı anlamın, birinin diğerinde keşfettiği nesnel bir gerçeklikten ziyade, etkileşimden doğan ortak keşif olduğudur. İkilinin birbiriyle nasıl etkileştiği ve özel bir etkileşimde neyin ortaya çıktığıdır. Hasta ve terapist arasındaki etkileşim; tedavi sırasında ne hakkında düşünüldüğü ya da konuşulduğunun genişlemesini ve derinleşmesini kolaylaştırabilir ya da zorlaştırabilir. Ötekinin anlayışlılığını kavrama, eş, ebeveyn veya terapist deneyimi ile ifadeyi kolaylaştırabilir ya da zor veya imkansız hale getirebilir. Böyle bir “ emosyonel algı” bilinçli, bilinçdışı veya tümüyle bilinçten uzakta çalışır. Analistin neyi aydınlattığı ve hastanın kazandığı içgörü üzerine tümüyle odaklandık ve deneyimin bilindiği ve paylaşıldığı emosyonel atmosfer için çok çaba sarfetmek gerektiğini farkettik ki bu da terapötik etkileşimin kalbindeki kendi doğasına uygun iletişimsel (dialogic) eylemidir.

Anahtar Kelimeler: Kendilik psikolojisi; öznelliklerarası; ilişkisel süreç; ikili etkileşim; emosyonel atmosfer; emosyonel algı;  iletişimsel eylem.

Ölümünden 25 yıl sonra, Kohut’un yorumlama üzerine katkılarını yeniden ele almak üzere davet edilmek benim için büyük onurdu. Kendilik Psikolojisi üzerine 29. Yıl Konferansı düzenleme komitesi, bana çalışmam ve tanımlamam için neyi uygun bulduğumu sordular. Kohut’un düşüncelerinin, benim klinik duyarlılığımın içine tek parça halinde temas etmiş olduğunu güçlü bir biçimde hissettiğimden, heyecanlıydım; fakat ürkmüştüm.  Empatik içe bakan duruş, kendilik nesnesi kavramı, deneyime yakın duruş (experience near), kişiliğin nasıl yapılandığını anlama biçimi, yorumların zamanlaması kavramlarının hepsi benim yaptığım klinik çalışmanın içine örtük bir biçimde karışmıştır. Hasta analist etkileşiminin izini süren görüşler Kohut’a tarifsiz minnet borçludur. Şimdiye kadar kendi klinik duyarlılığımı Kohut’unkiyle ilişkilendirmekten gurur duysam da ve onun anlayışının tüm psikolojik tecrübeleri çevreleyen sınırsız etkisi halen yeterince farkedilmemiş ve hakkı teslim edilmemişse de benim ikilim (my diadic), öznelerarası sistemler (Storolow 1997) Kohut’un kuramsal kavramlaştırmaları üzerinden gider. Kohut sonrası kendilik psikolojisinin zenginliği burada ölçülendirilebilenden çok daha fazla etkilemiştir. Eş-panelistim Anna Ornstein ve benim çalışmalarımız arasında pek çok noktada benzerlik olduğunu burada söylemekten gurur duyarım.

Şimdi ilişkisel süreç olarak yoruma dönüyorum.  “İlişkisel” ile hasta ve terapist arasındaki psikolojik bağlılığın her yönünü kastediyorum. Burada psikanalizin “İlişkisel okulu-Relational School of Psychoanalysis-“ile hiçbir özel bağlantı vurgulanmamaktadır. Bu fark Fosshage’nin(2003) “ilişkisel”i küçük harfle, “İlişkisel”i büyük harfle tanımlamasıyla ortaya konmuştur.  Küçük harf Greenberg ve Mitchell’in (1983) orijinal projesindeki (Mitchell 1988) terimi tarif etmektedir. Onlar psikanalitik teoriyi zihin ve yapılarının “bireyin içindeki” içgüdüsel dürtüler ve bunların karşısındaki dirençler arasında oluşmuş çatışmadan ziyade, devam eden etkileşimle şekillenerek ortaya çıktığını kabul ettiklerinde “ilişkisel” olarak kategorize ederler. Fosshage’nin lugatında büyük harf İlişkisel Psikanaliz Okulunu temsil eder  ve bir kısmının eş-ilişkiselciler tarafından desteklenmediği görüşler bütünüdür. İnanıyorum ki; kendilik psikolojisi ve öznelliklerarasının her ikisi de ilişkisel teorilerdir. Küçük harfte olduğu gibi mental yapıların psikolojik etkileşimden ortaya çıktığını kavramlaştırır, yorumlamayı ilişkisel süreç olarak ifade etmem bu anlamdadır.

Devam etmek gerekirse bizim çerçevemiz; terapist ve analistin neyi aydınlattığının içeriğini, hasta ve terapistin nasıl etkileştiğini ve ikili etkileşimden neyin ortaya çıktığının değerlendirilmesini içeren, hastanın kazandığı içgörüye odaklanacağız. İlişkisel süreç olarak yorumlama; yorumlanabilir eylemin sadece bilgi vermeyle ilgili olmayan, güçlükle kazanılan farkındalık üzerine gerçekleşir. Kazanılan hiçbir içgörü bunun ortaya çıktığı duygusal bağlamdan ayrı tutulamaz2.

Hasta analist etkileşimiyle ilgili iki birbiriyle bağlantılı düşünce üzerinde dururum. Burada analist ve terapist terimlerini birbirinin yerine kullandığımı dikkate alın.

  1. Hasta ve analist tarafından kazanılan her anlam onların etkileşiminden doğar. Bu çerçeveden bir kişinin diğerinde keşfettiği, nesnel gerçeklik değil ortak keşiftir.  Hastanın analistin dünyasını yorumlaması, hastanın ve zihninin özelliklerini tahmin ettirdiği gibi, hastanın dünyasını aydınlatmayı amaçlayan yorumlar da kaçınılmaz biçimde analistin dünyasının özelliklerini taşır.
  2. Hasta ve analist arasında pek çok seviyede oluşan etkileşim, tedavide ne hakkında düşünülebileceğinin ya da konuşulabileceğinin aralığını ve derinliğini genişletir ya da sınırlandırır. Yaşamın içinde, psikoterapide ya da psikanalizde özel şeylerle ilgili düşünülürken ya da konuşulurken oluşan atmosferin gelişimi, her partnerin ne dediği ve ne hissettiği ile desteklenir ya da engellenir. Kısa klinik örnekler bu görüşü yansıtır.

Kohut’un kendilik deneyimi anlayışı, onun yenilikçi psikanalitik durum anlayışı, yazılmış teorisi tarafından tam olarak kapsanmamışsa da  ikili etkileşimsel odaklanmayı öngören bağlamdan derinden etkilenmiştir. Analistin, gözlemlediği olgu üzerine etkisinin sadece çarpık karşıaktarım görünümü olmadığını, bazı yazılarında hasta analist ikilisinin ayrıcalıklı kılınmasının arayışı olduğunu, her ne kadar teorisinde iki yönlülük, etkileşimsel odaklanma eksik kalsa da biliyordu.  Analistin sürekli var olan insani etkisini tanımlaması için “analitik durumun hazır ve nazır niteliğini, anlamanın kalitesini, onun göreceli hassasiyetini, yeterliliğini, tatmin ediciliğini, bunaltıcılığını, analitik duruşun o anki kalitesini, ama bunların rastgele karışmadığını” yazdı. Bu bana onun bu kadar açıkça anladığı kavramın bizim olgumuzun modern formülasyonuna en yakın olduğu yer gibi görünür.

Kohut’a (1984) özgü (immanent) sözcüğü spesifik olarak oturmasa da, şimdiye dair bir anlam barındırmaktadır. Bugün diyebiliriz ki “ her hasta ve terapist tarafından ulaşılan her anlam; terapotik ikiliden ve onların kişiliklerinin etkileşiminden ortaya çıkar.”  Her ne kadar bir kişi hasta ve terapist arasında anlamanın ortaya çıktığı katmanlı yansımaları izleyebilse de, yorumun bir kesişim ürünü olduğu varsayılabilir.

Terapist, kendi kişiliği ve aktivitesi üzerinden hastayı teşvik eder ya da engeller veya tam tersi de olabilir. Buna rağmen, terapistin hastanın kendini yansıtmasının önünü açmak, iletişimini açmak ve aynı zamanda herbir terapötik ikili içinde kendisinin, yaratıcı bir biçimde farklı yollarla uyarılmak veya susturulmak konusunda sorumluluğu bulunmaktadır. Şu örneğin beni alışkın olmadığım bir biçimde sınırlandıran bir etkileşimi temsil etmesini umuyorum3.

Evelyn ileyken, onun aralıksız ve hızlı konuşması sayesinde engellenmiştim. Her seansı günlük rutinin dakikalarıyla dolduruyordu. Söylediklerini onaylama, anlamaya çalışma, düşünce zincirini genişletme veya hikayesinin bazı yönlerini sorgulamaktan uzaklaştırıyordu ve onun monologu üzerine hiçbir etkide bulunamıyordum. Kendimi giderek çaresiz, huzursuz ve farkedilir bir biçimde daha az konuşur hissediyordum. Kendimi tedaviye dahil etmeye çalıştığım zaman “Bölüyorsun!” veya “Ben konuşuyorum, bu benim tedavim, babam ödüyor” diyerek azarlıyordu. Katkıda bulunmaya çalıştıkça, düşüncelerim ve yorumlarım daha az ilgi çekici hale geliyordu. Bir noktada başka bir “Bölüyorsun!” cevabında belirgin bir umutsuzlukla “Evelyn, katılmaya çalışıyorum!” deyiverdim.

“Katılmaya çalışıyorum” o zamana kadar hiçbir hastaya söylemediğim bir cümle değildi ve hatta bunu bana Evelyn’in söylettiğine inanmıyorum. Bu, onun ve benim dünyalarımızın etkileşiminin ürünüydü. Onun anlaşılmaya ihtiyacı ve iz bırakma /etiketlenme korkusu, benim farkedilme ve yardım etme üzerine farklı bir biçimde organize olmuş ihtiyaçlarıma karşılık geliyordu. Benim beceriksizce “Katılmaya çalışıyorum” cümlem, buradaki etkileşimin duygusal damıtılmasıydı. Benim yardım etme ihtiyacımın yoğunluğu (…çalışıyorum), ötekilerin baskınlığına teslim olma korkusunu derin bir biçimde yaşayan Emily tarafından muhakkak ki hissedilmiş olmasına rağmen, bana aitti. Bazıları benim müdahalemi yüzleştirme (bkz Greenson 1967,p. 37) olarak sınıflandırabilse de, bunu beraberce inşa edilmiş (Beebe ve Lachmann,1998) bir dile getirme olarak nitelendirmelerini öneririm, bu benim Evelyn’in psikolojik dünyasını, kendi psikolojimi işleyişimi, etkileşimin kendi doğasına odaklanma ve ortak yansıtmaya açma çabamı ortaya çıkarıyordu. “Katılmaya çalışıyor”  olmam, anlamı aydınlatma çabası olduğu için, her ne kadar çok uzun zaman sonrasına kadar Evelyn’in zorluklarıyla derin ilgisini değerlendirmemiş olmamıza rağmen, bunun yorum olarak nitelendirilebileceğini düşünüyorum.

İletişim sürecinin kendisi hakkında birkaç eleştiride bulunmak isterim, sözel olan ve olmayan iletişim, bilinç, bilinçaltı, bilinçdışı ile ilgili görüşler bugünün analitik dünyasının büyük ilgisini çekmektedir. Kohut, “yorumun fısıltıları ve imalarından”, 1984 yılında (s. 192) iletişim karmaşasının daha güncel değerlendirmemizin  öncül habercisi olarak söz etmiştir. Şimdi farkediyoruz ki terapist, farklı düzeylerde kendiliğinden ilerleyen iki yönlü iletişim süreci içindedir. Bu deneyimi etkileyen algının ve iletişimin pek çok bilinçdışı biçimi vardır. Neyin söylendiğinden bağımsız olarak sözün paralinguistik yönleri ilişkinin affektif niteliğini oluşturur(Bloom, 1983 s.84). Konuşmanın zamanlaması, sessizlikler, ritm, tonlama, alçalıp yükselmesi, hem beden hareketlerinin hem de tutumun (bkz. Beebe ve ark.,1992; Doctors, 1996; Knoublauch, 2000) oluşturduğu tavırla beraber sözlü iletişimin paralinguistik4 yönleridir. Bütün bunlar, bilinçli biçimde farkedilebilmek için duygudurumun anlık yüze vurumu gibi olsa bile, duyguları serbestçe dile getirmeye yarar.(Ekman, 2003)

Freud’un (1912, 1933) bilinçdışı iletişimle ilgili telefon metaforu kişilerarası ilişkinin eş zamanlı iki yönlü özelliğini kapsamamaktadır.(Beebe ve ark. 1992) İletişim gerçekten sıralı bir süreç değildir biz mesajı tam olarak almadan yanıtlamaya başlamadığımız gibi, bir şeyi söylemeden önce ne söyleyeceğimizi de genellikle bilmeyiz (Stern,2005). Eğer hala anlaşılmadıysa, hasta ve analist etkileşimini belirleyen düşünülenden çok daha fazla algılama ve iletişim biçimi olduğunu kavramaktayız.

Yorumun içeriği ayrıcalıklı olduğu halde, odağımız ikilideki iletişimsel süreçleri de kapsayacak biçimde genişlemiştir. Bu, yorum için merak uyandırıcı bir içerik barındırmaktadır. Nereden geldiği belirsiz güçlü etkilere daha açık hale geldim ve ihtiyatlı tarafım “vahşi analiz”i teşvik etme potansiyeli hakkında endişeliyken, bağlantılandırmak için sıradışı bir klinik hikayem var.

Raphaela anorektik belirtilerinin tedavisi için bana başvurdu. Onun 4. Seansının sonuna doğru, annesiyle ilişkisinin belirgin düzeyde içiçe geçmiş, rahatsız edici gibi görünen parçalarını anlattıktan sonra, babasının ikinci eşiyle ilişkisine dair bir şey söyledi ve ben dedim ki “A.. onun evlendiğini anlamamıştım” . Duygu dışavurumunda sözlü ya da yüzüne yansıyan farkedilebilir herhangi bir değişiklik olmaksızın “ evet. .Zelda…öldü”

Doğrudan doğruya fiziksel olarak donakalmış,güçlü ve zararlı bir akım bana doğru geliyormuş gibi, tehlikeyi bildiren fiziksel alarm gibi derinden endişe hissettim. Yanıt vereceğim dakikada kendimi tekrar tekrar kontrol ettim. Beni bir noktaya saplayan kendi fiziksel deneyimimin kökenini çizemesem de, ilişkimizin rahatlığı ve yoğunluğu, seanstaki karşılıklı uyum, bunun etkileşiminin içinden kaynaklanan bir gözlem deneyimi olduğuna inanmamı sağladı. Birkaç dakika kalmasına rağmen onu yorumsuz gönderemezdim. Ona doğru eğildim ve sakin bir kanaatle başlayıp sorgulayan bir üslupla sona erecek biçimde “bir şekilde, senin benim bu durumla ilgili şiddet içeren bir şeyi bilmeme izin vermeye başlıyor olduğuna dair bir hissim var” dedim. Gözleri kilitlendi ve başıyla onayladı. Daha fazla sözel detaya girmeden, güçlü onaylama görüntüsüyle başını öne eğdi ve “evet” dedi.  Oldukça yoğun bir şeye yaklaştığımızı ne olduğunu bilmeksizin hissediyordum. Bu yoruma dikkat çekmek ve yorumun ilişkisel süreç olarak özelliklerini tanımlamak için kullanmak istiyorum.

Zelda’nın ölümüyle ilgili şiddet, ertesi gün Raphaela’nın babasıyla planladığımız seansta açıklığa kavuştu.  Aile öyküsünü verdi ve Zelda ile ilgili, onun alkolizmi ve birlikte yaşayacaklarsa bununla ilgili çözüm bulması gerektiği yönündeki ultimatomu koymasını gerektiren olayları anlattı. Aynı gece eve geldiğinde, onu Raphaela’nın her zaman uyuduğu odada kafasına ateş ederek intiharı sonrası ölü bulmuştu. Aramızda ne geçtiğinin farkına varmamın şaşkınlığıyla Raphaela’ya baktım, yine başını salladı katilin yarı gülüşüyle,kaşlarını kaldırarak ve dik dik bakışlarla yine başını salladı. Karşılıklı farkındalık ve uyum anlaşmasını belirleyen bakışmamız sürerken, oldukça disosiye olan babası, Zelda’nın kan, beyin ve kemik parçalarının odanın duvarlarını ve zeminini nasıl kapladığını ve olay yerinin ekiple temizlenmesi gerektiği ayrıntılarıyla devam etti.

“Bir şekilde senin benim bu durumla ilgili berbat bir şeyi bilmeme izin vermeye başlıyor olduğuna dair bir hissim var” dememle, iletişimsel sürece dair iz sürebilsek de benim bu yorumumun hakkındaki düşüncelerim şunlar;

  1. Hastanın psikolojik dünyasında onun -emosyonel  şiddet deneyiminin olduğunu yakaladığım bir görüntüyü ifade eder. (Doctors, 2003)
  2. Raphaela’nın durumunu yorumlarken, travmasını paylaşmak üzere tereddütlü ilk adımını attığında, sesinde ve duruşundaki duygusal “fısıltılar ve imalar”ı kullandım.
  3. Benim fısıltılarım ve imalarım, aynı zamanda benim durumumun -tarzım, tonum, ses tonumun değişimleri, hızım, anlayışım ve tecrübesine gösterdiğim ilgiyi, bağlı olduğu konuyla ilgili mevcut tedirginliğimi (bkz Orange, 2006, s.12,) yoğun emosyonel deneyimine saygımın niteliğini ve paylaşabileceği şeyle başedebileceğimi bildiren- görünümünü de naklediyordu.

Bu sıradışı örnek, güçlü duyguların sıradan bilinçli kanallar dışından ikili iletişimini yansıtmaktadır. Aynı zamanda, psikolojik “ikili durum” deneyimimi gösterdiğim anı örneklendirmektedir. Tıpkı hastanın kendilik durumunun yorumlarını değerlendirdiğimiz gibi hastanın da o an nerede olduğumuza olan inancımı görmesine izin verdim. Genelde bu hastanın içinde de benzer etki yaratır ve bu da tedaviyi zenginleştirir. Terapötik ilişkiden çıkan yorumlar, aynı zamanda ardışık biçimde ilişkiyi iyi ya da kötü yönde etkiler. Terapistin kendisini hastasıyla paylaşma kapasitesinin, ilişkinin içinde, ilişkiye dair kendi zihinsel durumunun bilinmesine izin vermesinin (her ikisi için) daha geniş düşünme özgürlüğü, duygu deneyiminin herbirini paylaşmada daha büyük rahatlık sağladığına inanır hale geldim.

Yorumların içeriği hakkında çerçevemiz son 25 yıl içerisinde genişlemiştir. Her ne kadar Kohut (1984) “analistin yorumları içindeki fısıltıları ve imaları” ustaca tanımladıysa da yorumların temelde kendilik nesnesi aktarımları üzerinde odaklandığını düşünmüştür. Her ne kadar aktarımı elbette yorumlasam da, artık aktarım yorumlarına daha önce yaptığım gibi öncelik tanımamaktayım ve şimdi terapistin söylediği ve yaptığı “herşeyin” kasıtlı olarak ya da yanlışlıkla terapistin hastayla ilgili görüşüne dair bir şeyi, aynı zamanda terapist hakkında da anlamlı bir şeyi hastaya naklettiğine inanmaktayım( Aron, 1992; bkz Doctors, 1996 ve Jacobs, 1996). Her ne kadar kendimi farketme, yorumlama ve kendiliknesnesi aktarımlarının aracılığıyla çalışmalarıma sınır koymasam da deneyimin kendilik nesnesi bileşeni (Storolow 1986), bir ilişkinin kendilik deneyiminin oluşmasını sağlama, yeniden yapılanma ve pekiştirmesini nasıl etkilediğini anlamam için esastır. Hastanın deneyimi üzerine birinin ya da bir şeyin etkisini farketmek, bilinçli bir içgörüden daha fazlasıdır; bu analistin anlayışlı varlık olarak bulunmasına katkıda bulunur- hastaya yardım etmede potansiyel olarak yeterli biri sıkıntılı ve karmaşık deneyimleri akla uygun hale getirebilir.

Raphaella ile ilgili başka bir kesit, benim kendilik nesnesi kavramı üzerine inancımı göstermekte, içgörü affekt uyumu ve bağlamı, çok özel şeyler hakkında düşünülebilen, konuşulabilen ve anlaşılabilen havanın oluşumunun bölünmez bütünün parçaları olduğunu kanıtlamaktadır.

Anorektik belirtilerinin tedavisine başlanmış olan Raphaela, son erkek arkadaşı Micheal’la son ayrılması hikayesinde, geçtiğimiz yıl neden kimseyle randevulaşmadığını açıklıyordu. Aslında aşık olduğu halde, kendisine fazla hükmedici olmaya başladığı için ondan ayrılmıştı. Yine de Zelda’nın intiharında, kendisi için orada olmak üzere geri dönmüştü. Bu duygusal yıkımın sonucunda aralarındaki hiçbirşey aynı olmamasına rağmen yeniden biraraya gelmişlerdi. Ne zaman ailesinde ciddi bir hengame kopsa ona dönüyor ve ona yakın olmak için onun dairesinde kalıyordu. Onun kendisinin orada olmasını istemediğini hissediyor ama başkasıyla randevulaştığını ve yattığını farkettiğinde hem kendine hem de ona karşı çileden çıkıyordu. Onu hayatından tamamen kesip attı ve kısa süreliğine daha önce benzerine rastlanmamış kendine zarar verici, kendini yatıştırıcı davranışlara kalkıştı ve her ne kadar arkadaşları ve ailesi, yeni bir ilişkiye başlamaya ihtiyacı olduğunu söylese de katı bir “bekar” hale geldi.

Micheal’la ilgili tespitlerinin yıkıcı olduğuna, kendisinin güvenini derinden sarsacağına dair birşeyler söyledim. Benim yorumuma ilgi gösterdi ve arkadaşlarınınsa “bunun üstesinden gelmesi” gerektiğini düşündüklerini ve kendisinin onu gerçekten hiçbir şekilde sevmediğini ve hemen onu terk etmesi gerektiğini düşündüklerini söyleyerek devam etti.

Ona dedim ki “ama onlar onun (Micheal’ın) senin için ne olduğunu, Zelda öldüğünde nasıl bir “kaya” olduğunu, kendisine dönüş biçimini, ortalık cehenneme döndüğünde onun tekrar “kaya” olmasına nasıl ihtiyaç duyduğunu anlamıyorlar.”

Dalgın ama etkileyici bir tarzda “o zaman (Micheal) tümüyle  hayret vericiydi, tüm arkadaşlarım çıkageldi, ama o inanılmazdı. Onlara hala böyle düşündüğümü ve birkaç kez ona eposta yazdığımı anlatmıyorum.

Devam ettim.

“varlığıyla kendini hissetmeni sağlamış birine olan inancının, sen şoktayken senin güçlü hissetmene, güvende hissetmene yardımcı olan birinin kaybı, yapbozun parçası gibi (burada bir elimin iki parmağını, diğer elimin iki parmağıyla kenetlenecek biçimde el hareketi yaparak) …bu çok büyük. Böyle bir ilişkiyi ve bunun sana nasıl hissettirdiğini, sen biliyorsun. Bunu babanla ve pek çok arkadaşınla da yaşıyorsun.(burada başını kuvvetle sallayarak onaylıyor. ) Varlığı seni yatıştıran ve birlikte hissettiren biri tarafından bu şekilde incitilmek seni gerçekten korkutmuş ve erkek arkadaş seçimi konusunda güvenini sarsmış.”

Kafasını kaldırıp baktığında aydınlanmıştı ve “aslında tekrar bir erkek arkadaşım olsun istiyorum ve bunu sana söyleyebilirim ama kesinlikle arkadaşlarıma söylemem”. Bu yıkıcı ayrılığın iyi sonuçları hakkında konuşarak kendi başının çaresine bakabilecek hale gelmesinin güvenini nasıl tazelediği hakkında konuşarak devam etti.

Şöyle yanıtladım: “bunu şimdi söylemeye hazırsın çünkü biz aslında sana ne olduğunu nasıl kırılmış ve ürkmüş olduğunu ve temelini/gücünü ve kendine güvenini kazanmak için ne yapmakta olduğunu anlayan ve konuşan kişileriz.”

Bu klinik örneği kullanıyorum çünkü benim çalışmamdaki kendiliknesnesi bileşeninin merkeziliğini temsil etmekte ve benim Raphaela’ya bunu açıklamamın gelişmekte olan ilişkimize ve tedavi üzerine etkisini düşündürmektedir. Micheal’la ilişkinin kendilik nesnesi bileşenini anlamam ve ihanetin ardından gelen şoku kendiliknesnesi çevresinden tanımlamam onu heyecanlandırdı terapide umut işareti oluşturdu ve duygudurum aramızda yankılandı. Parlayan yüzü ve erkek arkadaş edinme dileğine izin veren yeni özgürlüğü bizim aramızda gelişen kendiliknesnesi ilişkililiğini (Orange, 1995) ve acısına ilişkisel bir yuva bulma umudunu ortaya çıkardı.

Raphaela’nın “bu ayrılıktan ortaya çıkan iyilik” hakkındaki yorumu ile ilgili ince fakat önemli bir nokta, onun kendini koruyabileceği yönünde güvene yol açmasıdır- çağrışımları benim yorumumla tetiklenmiştir. Tedavi ile ilgili heyecanının Micheal tarafından incitilmiş olmaya psikolojik yanıtını dile getirmeye başlamasını sağladığını düşünüyordum bu yüzden “bunu şimdi söylemeye hazırsın çünkü biz aslında sana ne olduğunu nasıl kırılmış ve ürkmüş olduğunu ve temelini/gücünü ve kendine güvenini kazanmak için ne yapmakta olduğunu anlayan ve konuşan kişileriz” cümlesini kurarken düzenleyici bir prensibi ortadan kaldırıyor veya ona dikkat çekiyordum. Her ne kadar dış destek olmaksızın idare edebileceğini hissetmesinin gururunu karşılamak istesem de aynı zamanda böyle bir isteğin ilişkisel yarasıyla ilişkisini nazikçe kurmak istedim.

Yorumumun, kendiliknesnesi gereksinimlerini karşılamak konusunda ilişkilerine güvenmekten vazgeçmesini sağladığını düşünüyordum ve yemeye ihtiyaç duymadan yaşamayı sürdürme çabalarının da benzer şekilde yapılandığından şüphelendim. Abartılı biçimde hem kişilerden hem de yiyeceklerden sağladığı  kendine güven, muhtemelen kendini derin sıkıntıdan koruyabileceğine dair güvence altına alıyordu. İkili etkileşimin inşasında düzenleyici bir prensibin ortaya çıktığı görülebilir; “eğer hiçkimseye ve hiçbir yiyeceğe ihtiyaç duymazsam güvende olurum”. Hasta-terapist etkileşim ortamında hastanın düzenleyici temellerinin ortaya çıkmasının formülasyonu Kohut’un (1984) daha önce önerdiğim alıntısıyla birleşmektedir.; “analitik durumun niteliği içinde anlamanın niteliği ortaya çıkar” Anlama geriye veya ileriye doğru etkileşimin bir ürünüdür, her yorum bir şekilde bir öncekinden yankılanır ve bir sonrakine katkıda bulunur.

Yorumlayıcı etkinin başarısı, sıklıkla hastanın kişisel anlamları hakkında daha temiz ve özellikli çalıştıkça ve böyle güzel şeyler hakkında konuşabildikçe oluşan koşulları yarattıkça kademeli olarak ortaya çıkar. Raphaela ile olan bu seans böyle bir çalışmayı örneklemektedir. Nadiren de olsa deneyime dayalı yeniden düzenleme yoluyla  yorumlayıcı çalışma hemen ortaya çıkabilir. Kaleidoskopların sadece küçük bir kısmının yeniden oluşturulabilmesi gibi, görüş alanının içine yeni içerikler taşınabilir, yaşamın kilit bileşenleri birdenbire farklı görünebilir (bkz Storolow, 1997,s.342). Diğer klinik örnek, hastanın deneyiminin yapılanmasında böyle bir çarpıcı değişimi göstermektedir.

Bu final bölümünde ikilinin içinde neler düşünülebilir ve konuşulabilir sorusuna döneceğim. Çok nadiren özellikle içsel kapasiteler hakkında ne düşüneceğimizi ve konuşacağımızı düşünürüz (yorumun bilişsel bileşenleri olarak adlandırılır) ve öznelerarası çerçeveleri kabul edemeyiz ya da neyi bileceğimiz ya da konuşabileceğimizi sınırlandıramayız. Dil, olgunun görünür hale gelmesine izin verir, aydınlığa kavuşturur (Storolow 2006b) ve duygusal deneyimin telaffuzuna çok önemli bir katkıda bulunur(Storolow 2006a). Fakat düşünme ve konuşma her zaman emosyonel algılardan etkilenmektedir. Deneyimin dile gelene kadarki sürecinde, deneyimin konuşulmasının etkisinin emosyonel algısı olduğuna inanıyorum??. Yargılar bilinçli ve bilinçdışı olarak kişinin kendi cümlelerinde, fısıltılarında ve imalarında dili güçlendiren ya da bilinçli ve bilinçdışı iletişimle oluşturulur.

Anlayışlı bir partnere karşı tecrübelerimizi konuşurken, kendimizi duyuşumuzun, kendi düşüncelerimizi ve hislerimizi ne kadar daha iyi anladığımızı her keşfedişimde sürekli olarak etkilenirim. “Konuşma kürü” sadece analistin söyledikleri nedeniyle değil yeni öznelerarası çevre yeni emosyonel anlamaya izin verdiğinde işler. Deneyimin bilinir ve paylaşılabilir hale geldiği bir atmosfer yaratmak, terapötik müdahalenin kalbinde yer alan karşılıklı konuşma aktivitesidir.

Justine’le olan çalışmamda, gelecekteki psikolojik yeniden yapılanmayı aşamalı olarak başlatan taze bir çerçeve getirerek, yeni örüntü ekleyen bir yön değişimini gözlemledim. Justine terapiye annesini kanserden kaybettikten yıllar sonra uygun şekilde yas tutmadığını hissettiğini söyleyerek başladı. Annesine son derece yakın olmuş olmasına ve onu putlaştırmış olmasına rağmen annesine ait anıları eksiliyordu. Bağlantımız hızlıca gelişti ve aramızdaki anlamalarımız kolay ve hızlıca ortaya çıktı.

Ebeveynleri boşandıktan sonra onun kabiliyetli özverili annesi, bir şekilde kendini ve çocuklarını enerjik bir biçimde çalışarak yoksulluktan korumuş, sonunda işinde büyük başarı sağlamış ve ayrıca yeniden evlenmişti. Tek önemli durum hariç, bütüncül bir başarı hikayesiydi. Her ne kadar Justine, güzel korkusuz annesine tapıyorduysa da, o ve erkek kardeşleri iğneleyici üvey babalarından nefret ediyorlardı. İlk seanslardan birinde üvey babasının ergenliği boyunca her gece odasına gelip onu okşayarak taciz ettiğinden annesine hiç söz etmemiş olmaktan gurur duyduğunu söylediğinde şaşırdım. Bu rutini engellemek için efor sarfetmiş olsa da, bunu annesine farkettirmeyi başaramamış, korkmuştu. “bu annemin kalbini kıracaktı” dedi. Her ne kadar okşamaların etkisini küçümsediyse de çok yakın güvenli görünen ilişkilerine rağmen annesine neden anlatamadığını anlayamıyordum.

Justine annesinin ölümüyle ilgili kederliydi. Annesinin ölümü “kanserin onun ihtiyacı olduğuna ve kişiliğinin gücüyle iyileşeceğini söyleyen” yeni çağ şifacısına olan sadakati yüzünden de çabuklaşmıştı. Şifacı kemoterapiyi sonlandırmasını bunun yerine onunla çalışmasını öğütlemişti.  Justinin genellikle ilgili anlayışlı olan annesi çocukların ve ailenin itirazlarına rağmen şifacının tavsiyelerini kabul etti. Justine hüzünle tekrar tekrar “neden böyle yapmayı gerekli gördü?” sorusunu sordu. Çünkü bu annesinin yaşamını kısaltmıştı. “Annen bir talihsizlikle başetmek için yapabileceği bir şey olduğunda yılmadan mücadele edip yorulmazlık ve cesaret gösteriyordu, ama değiştiremeyeceği bir şeyle karşılaştığında farklı oldu” dedim. Justine sıcakça gülümsedi ve annesini sonunda kontrol delisi olarak tanımladı ve annesinin kontrol edemediği bir durumda bunalmışlığını anlatan bir anı paylaştı. Sonra şaşırmaya devam etti.  “ neden böyle yapmayı gerekli gördü? …ya kadar yaşamış olabilirdi”. Birdenbire konuşmayı kesti ………. Ve kesin bir ifadeyle “Bunu yapmaya ihtiyaç duydu. Bunu yapmaya ihtiyaç duydu çünkü olanı kontrol edemeyişiyle yüzleşmeye dayanamadı.”

Bir şekilde bildiği, fakat asla düşünmediği ve söylemediği şeylere temas etmek, annesinin kaderini kontrol edemediğine inanma ihtiyacını anlamasını dile getirmesi dönüm noktasıydı. Bu annesinin trajik seçimini o zaman daha iyi açıkladı. Bu onun annesini deneyimlemesine, kendisiyle annesinin ilişkisinin dramatik bir biçimde yeniden oluşmasına yol açtı. Annesinin güçlülüklerini ve zayıflıklarını, ona olan benzerlikleri ve farklılıklarıyla hesaplaşmak için didiklemeye başladı. Olumlu anılara yaklaşma kapasitesi gelişti ve ilk kez annesinden farklı olduğu taraflarına da değer vermeye başladı.

Üveybabasının tacizi konusundaki sessizliğini anlaması da ayrıca değişti. Onun çoktan beri var olan annesinin romantik yeniden yapılanmış aile tasviri genişledi.  “bu onun kalbini kırardı” şu anlama geliyordu. Justine’nin annesinin psikolojik dünyasına yönelik keskin hassasiyeti öncelikliydi. Fakat ergenlikte annesiyle ilgili algılarını serbest biçimde düşünüp hakkında konuşamamıştı. Onun kontrol edemediği durumlara tahammülsüzlüğü ve Justine’in annesinin hiç farkedemediği ya da farketmeye dayanamadığı hisleri bilinçten ya da tümüyle bilinçdışından emilmişti. Böyle gözlemleri alabilecek öznelerarası koşulların yokluğunda Justine annesinin psikolojik incinebilirliğine bilinçsizce uyumlu hale gelmişti. Onun algıları ve bunların psikolojik anlamları bilinçaltı ve tümüyle bilinçdışı süreçlerden geçerek kendini onun koşullarında anlatabilmesine mecbur bırakıyordu. Bildiği her şeyi entegre edip yararlanamıyordu ve davranışlarını yönlendiremiyordu. Basitçe annesine onu çok fazla zedelemeden anlatmanın mümkün olmadığını biliyordu, bu korunma, uygun bir neden aramak konusunda uzun uzun düşünmeden onu koruyabiliyordu.

“İlişkisel Süreç Olarak Yorum” başlığımda kastedilen ilgili anlamları özetleyerek bitiriyorum.

  1. Sadece hastanın anlama ve anlatma girişimleri değil, anlamı oluşturma çabalarının tümü “yorumlayıcıdır”. Analitik ikili, yorumlayıcı süreç boyunca hastanın kişisel deneyim dünyasının anlamı hakkında daha fazla açıklık ve özgüllük içinde çalışır.
  2. Yorum üzerine tanımımız içgörü üzerine odaklanmadan ve terapistin ikilinin nasıl etkileştiği ve özgül bir etkileşimden ne doğduğunu içeren terapistin ortaya çıkardığı içerikten gelişir.
  3. Her anlama bir kişinin diğer kişiyle ilgili keşfettiği nesnel gerçeklikten çok etkileşimden doğar (Ortak keşif)
  4. Yorumlar sadece etkileşimden doğmaz aynı zamanda tekrarlayarak ilişkiyi iyi ya da kötü etkiler. Bu devam eden yankılamalı süreçte yorumlayıcı eylemin içine hastanın nerede, analistin nerede duyarlı olduğunu herhangi bir öznelerarası anda oluşturmak yararlıdır.
  5. Hasta ve terapist arasındaki etkileşim, tedavide ne hakkında düşünüldüğü ve ne konuşulduğunun genişliğini ve derinliğini arttırır ya da sınırlar. Diğerinin anlayışının algılanması- eş, ebeyen, terapist- dile deneyimi eklemeyi kolaylaştırır ya da bunu imkansız hale getirir. Böyle “duygusal anlayış bilinçli, bilinçsiz ve tamamen bilinçten uzakta işler.

Şimdi tekrar Kohut’un (1984) anlamamız analitik durumun öznel niteliğidir görüşüne geliyorum. 25 yıl sonra biz tüm psikolojik deneyimi, yorumlayıcı aktiviteyi de içererek bütün bir öznelerarası sistemin ortaya çıkardığı bir özellik olarak tanımlamaktayız. Kohut’un saydıklarının ötesinde dilimiz ve kavramlarımız onun onun çığır açan klinik gözlemlerinin ruhunu geliştirmektedir. Bu insancıl yolculuğun parçası olduğum için gurur duyuyor ve Kohut’un başlattığı ve ilham aldığı psikanalitik tanımlamalardan daha yararlı keşifler ortaya çıkacağına güveniyorum.   

You may also like...